SARIYER’İN ALTIN MADALYALI SPORCUSU: LEYLA GEDİK COŞKUN
Merak uğruna başladığı karatenin onu dünya şampiyonu yapacağını kim bilebilirdi. Katıldığı bütün turnuvalardan dereceyle dönen efsane karateci Leyla Gedik Coşkun’dan bahsediyoruz. Şimdilerde karateden uzak bir yaşam süren Coşkun şampiyonluk günlerini, “Şu ana kadar bir anne olduğumda bu kadar mutlu olmuştum, bir de dünya şampiyonu olup İstiklal Marşı’nı okuttuğumda” sözleriyle anlatıyor.
Mahalledeki spor salonunda görüp başladığı karate Coşkun’u Dünya Şampiyonluğu’na kadar götürdü. Henüz mavi kuşakken milli takıma seçilen Coşkun, 1998 yılında katıldığı Dünya Şampiyonası’ndan altın madalyayla dönerek spor camiasına adını altın harflerle yazdırdı. Şimdilerde Sarıyer Belediyesi’nde memur olarak görev yapan Coşkun, karate sayesinde hayatında birçok şeyin değiştiğini söylüyor. Dünya şampiyonluğu, Avrupa şampiyonluğu, bir de Türkiye şampiyonluğunun yanı sıra çeşitli turnuvalarda sayısız başarılara imza atan karateci, “Hayatım boyunca yurt dışına belki çıkardım, belki çıkmazdım. Ama karate sayesinde dünyanın her yerini gezdim. O şampiyonalarda derece yapıp İstiklal Marşı’nı okutmak dünyanın en güzel duygusu” diyor.
KARATEYE GİZLİCE BAŞLADIM
Karateye 1986 yılında ailesinden gizli başlayan Coşkun, o günleri şöyle anlatıyor; “Karateye başlama hikayem çok enteresan aslında. Bizim mahallede bir spor salonu vardı. Orada gördüm ve sürekli gidip antrenmanları izlerdim. Çok hoşuma giderdi. Sonra ailemden karateye gitmek için izin istedim. Babam izin verdi ama annem izin vermedi. Annem karatenin ne olduğunu bile bilmiyordu belki. Ama o zamanın şartlarından dolayı “Kız kısmının karatede ne işi var” dedi. Ama ben çok istiyordum. 1986’da gizlice Doğan Kılıç’ın yanında karateye başladım. Bir süre gizlice gidip gelmeye devam ettim. Daha sonra annem öğrendi ve 15 gün boyunca benimle konuşmadı. Sonra madalyalar gelmeye başladıkça annem de ne olduğunu anladı ve ondan sonra her zaman destekçim oldu. Karate genel olarak vurdulu, kırdılı bir spor olarak görülür. Ama aksine çok narin bir spordur. Karatede rakibine zarar vermemek gerekir. Önemli olan teknik.”
MAVİ KUŞAKTAN MİLLİ TAKIMA
Çok kısa bir sürede henüz mavi kuşakken büyük başarılara imza atan Coşkun milli takıma girme sürecini; “Antrenörüm zaten çok iyiydi ve aynı zamanda milli takım antrenörüydü. Milli takıma girebilmek için önce başladığın ilde şampiyon olman gerekiyor. Ben de İstanbul şampiyonasına katıldım ve çok iyi dereceler elde ettim. Ardından henüz mavi kuşakken Türkiye şampiyonasına katıldım ve o zaman milli takımda olan arkadaşlarımı yendim. Böylelikle milli takıma seçildim. O sıralarda Menderes Morkoç Sarıyer Belediyesi’ne bir takım kurmak istiyordu. Bana teklifte bulundu. Bir takımım olmasını çok istiyordum o yüzden kabul ettim. Birkaç arkadaşımızı daha takıma aldık ve Fransa’da düzenlenen olimpiyatlarda Avrupa Şampiyonu olduk. İsrail’de Avrupa ikincisi olduk. Belediyemize çok güzel dereceler getirdik” sözleriyle anlatıyor.
ÇATLAK AYAKLA MAÇA GİTTİM
Karate gün geçtikçe Coşkun için bir tutku haline gelmiş. Öyle ki arkadaşları haftanın üç günü geldikleri salonda 1 saat antrenman yaparken o her gün neredeyse üç saat boyunca çalışmış. “Bunda karateyi sevmemin etkisi büyük” diyen Coşkun o günleri şu sözlerle anlatıyor; “Sevmeden hiçbir şey yapamazsınız. Önünüze hedef koymanız lazım. Benim hedefim vardı o da başarılı olmak. Karate benim için bir tutkuydu. Türkiye Şampiyonası’na bir hafta kala sakatlık geçirdim. Ayağımda çatlak meydana geldi ve dizime kadar alçıya aldılar. İki hafta alçıda kalması gerektiğini söylediler. Ama bir hafta sonra Türkiye Şampiyonası vardı ve oraya katılıp derece yapamazsam milli takıma giremeyecektim. O alçıyı evde çıkardım ve çatlak ayakla maça gittim. Final oynadım ve ikinci oldum.”
İSTİKLAL MARŞI’NI OKUTMAK DÜNYANIN EN GÜZEL DUYGUSU
Kariyeri başarılarla dolu olan Coşkun bu başarıların hayatını çok olumlu yönde etkilediğini söyleyerek, “Ben hayatım boyunca yurt dışına belki çıkardım, belki çıkmazdım. Ama karate sayesinde dünyanın her yerini gezdim. Bütün ülkelere gittim hem de birkaç defa. O şampiyonalarda derece yapıp İstiklal Marşı’nı okutmak dünyanın en güzel duygusu. Dünya şampiyonu olduğumda o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Şu ana kadar bir anne olduğumda bu kadar mutlu olmuştum, bir de dünya şampiyonu olup, İstiklal Marşı’nı okuttuğumda. O gözlerimden dökülen yaşlar paha biçilemez benim için. 98 ülkeden katılan yarışmacılar arasında birinci oldum. Yaşadığım hissi anlatamam.
ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR ÇOK ŞANSLI
1986’da başladım, 2001 yılına kadar devam ettim. 3 yıllık evliydim ve çocuk istiyordum. O nedenle 2001 yılında aktif sporculuğu bıraktım. Sonrasında 2-3 yıl antrenör olarak devam ettim. Şimdi kızım atletizm yapıyor, oğullarımda bir süre futbola devam ettiler. Şimdiki çocuklarımız çok şanslı. Şükrü Başkan, spora çok değer veriyor ve tüm çocuklar sporla ilgilensin istiyor, büyük imkanlar sunuyor. Bunun değerini bilmek çok önemli.”