Tarihin eski sayfalarında gördüğünüz fotoğrafları ya da kartpostalları anımsatan Rumeli Kavağı’na ilk adım attığınız anda sizi martı çığlıklarının tekne seslerine karıştığı, erkeklerin denizden döndüğü ve kadınların midye ayıkladığı bir manzara karşılıyor. Görev dağılımı yıllardır aynı. Erkekler sabahın erken saatlerinde tekneyle açılıp midyeleri yükleniyorlar, onların yollarını gözleyen kadınlar ise gelen midyeleri gün boyunca büyük bir özenle temizleyip, pilavını hazırlayıp doldurarak bizlere sunuyorlar.
“BURASI MİDYE’NİN ANAVATANI”
Hasan Ölmez’de Rumeli Kavağı mahallesinde yıllardır midye işçisi olarak çalışıyor. 7 yaşından beri midyecilik yapıyorum diyen Ölmez, okul zamanı harçlığını çıkartmak için başladığı işine sonraları çocuklarını büyütmek, okutmak için yapmaya devam etmiş. Sabaha karşı saat üçte dörtte teknelere binip buradan denize açıldıklarını dile getiren Ölmez, hikâyesini şu sözlerle anlatıyor: “Günde 8 - 10 saat denizde çalışıyoruz. Sonra ürünlerimizi barınağa getirip işliyoruz. Bize gelen bu midyeleri hazır hale getirip sonrasında da restoranlara ve gerekli yerlere gönderiyoruz. Ankara, Antalya, Mersin ve İzmir gibi şehirlere de gönderiyoruz. Yani midyenin anavatanı Rumeli Kavağı diyebiliriz. Midye çıkarmak için bir alet var, bununla sadece belli alanlarda çalışabiliyoruz. Mesela 50 metrelik, 100 metrelik bir alan var midye çıkarabileceğimiz. Midyeler sahil güvenliğin kontrolünde olan istasyonlarda birçok tahlil yapıldıktan sonra çıkartılıyor. Bir de sevilen bir şey, Kavaklılar olarak buranın tanıtımında biraz geride kaldığımızı düşünüyorum. Muhtarımız ve Belediye Başkanımız Şükrü Genç bizimle ilgileniyor ancak burası çok güzel bir mahalle olmasına rağmen diğer kurumlar gerekli özeni göstermiyor. Ben Rumeli Kavağı’nda balık-midye festivali yapılabileceğini düşünüyorum.”
“KADINLAR İSTERSE HER ŞEYİ BAŞARIR”
Bir başka midye işçisi olan Kadriye Susan ile sohbetimize devam ediyoruz. Midye doldurma işinden sorumlu olan Susan bu mesleğin zor yanlarına değiniyor. Dolmalar için iç pilavı ben hazırlıyorum, tabi ki bunun püf noktaları var diyen Susan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben midyeleri açıyorum, bu işi genellikle kolay sanıyorlar ama soğuktan ellerimiz şişiyor. Evet, yemesi güzel ama bunu son noktaya getirip satabilene kadar bizler büyük emek veriyoruz. Midye gazinolara, sokaklara çıkana kadar 5-6 el değiştiriyor. Evet, iş zor ama kadın eli değmesi midyeyi daha da güzel hale getiriyor. Kadınların yapamayacağı hiçbir iş yok, biz yeter ki isteyelim.”
“KAR FIRTINA DEMEDEN ÇALIŞIYORUZ”
Ben 45 yaşındayım diyerek söze başlayan Ömür Tanka, 30 yıldır midye işçiliği yapıyorum diyerek sözlerine devam ediyor: “Hiçbir işin kolaylığı yok ama bizim işimiz yaz kış büyük bir mesai gerektiriyor. Çok sabır isteyen bir işimiz var. Sabah altıda işe geliyoruz dörde beşe kadar soğuk kar fırtına demeden hep buradayız. Çünkü bu bizim ekmeğimiz, bizim ekmeğimiz bu iki kabuğun arasında. Bizim ne bir bayramımız var ne yılbaşımız var, hiçbir sosyal hayatımız yok. Sabahın erken saatlerinde midyeler geliyor, önce temizliğini yapıyoruz, sonra başına oturup saatlerce suyun içinde kabukları açıp kötüleri ayırıyoruz. Daha sonra hazırladığımız midye içlerini doldurup hazır hale getiriyoruz. Devamında ikinci pişirme işlemi geliyor. Bu işlem de tamamlanınca artık yemek için hazır demektir. Afiyet olsun.”